Zübeyde Hanım
caddesinde sağlı sollu kooperatif apartmanları sıralanmıştır. Bodrum katlarında
çeşitli dükkânlar, birkaç yılda bir su baskınlarından hakkını fazlasıyla almış
yorgun esnaflar; hazır kolay yiyecek satanlar, berberler, bakkal dükkânları,
yeşili kalmamış parkı, birbirine yakın bisiklet tamircileri, olmazsa olmazı
kıyıda köşede kahvehaneleri.
Müdavimi olduğum
Edirne İl Halk Kütüphanesi’ne bisikletimle kitap değiştirmeye giderken
görmüştüm ilk defa Kasım agamı. Açık olan balkonuna gelen güvercinleri
elleriyle besliyor, güvercinler onun başına ellerine konuyordu. Balkonun üst
sol tarafında tahtalardan yaptığı uydurma yuvada güvercinlere güvenli bir
sığınak oluşturmuştu. Yaşlanmış çehresi, çoğu dökülmüş tarak görmemiş gibi
dağınık duran üç beş saçı, üzerinde 24 saat çıkmayan çizgili pijamaları,
akşamcı göbeğiyle, emekli, rahat, ehli keyif bir görüntüsü vardı.
İlk günlerde kendisini mi yoksa güvercinlere mi
ilgim olduğunu soran gözlerle o da beni gözlemiş, zamanla alışmıştı benim
meraklı bakışlarıma. İlerleyen günlerde öncelikle baş selamımı ardından eller
havada merhabalaşmalar derken iyice sohbet eder olduk. Güvercinleri yıllardan
beri, kuşaktan kuşağa bakıyormuş. “Genelde aynı ana babadan gelen yumurtaların
devamı olan yavrular 7-8 yıldır buradalar” diyor. Önceleri sadece yem ve su
verirken, yuvayı da yapıvermiş ardından. Onlarsız yapamaz olmuş, sabah kalktığı
gibi önce onlarla ilgileniyor, akşam yatarken de mutlaka yuvaları kontrol
ediyor, ondan sonra çilingir sofrasının başına oturuyor. “Huzur buluyorum,
bütün sıkıntılarımı alıyor bunlar” diyor. Balkonun diğer ucunda duran çamaşır
sepetini göstererek eşine olan sitemini belirtiyor; “kuşlarım balkonda asılan
çamaşırlara alışamadılar gitti”
Ayşe teyze de
Kasım agamdan dertli; “bu meretler bütün balkonu batırıyorlar çok fena
alıştırdı bunları, hiç kurtulamayız” diyor.
İki ay kadar
önce birkaç defa önünden geçmiş olmama karşın güvercinlerin olduğu balkonda tek
eksik Kasım agamlardı. Çamaşır sepeti her zamanki yerinde her gün biraz daha
tozlanıyor, kuşlar balkonun her yanını kirletiyor, günler geçiyor Kasım agamla,
Ayşe teyzeyi balkonda göremiyordum. Yine bir sabah balkondaki güvercinleri
seyrederken yan balkondan yaşlı teyze başını uzatarak; “kızanım sen Kazım aganı
bakıyın ama çok hastalandı, felç geldi ona, hastanede yatıyı” diyerek Sigorta
hastanesine yönlendirdi beni.
Limon
kolonyasıyla endişeli olarak ziyaretlerine gittiğimde Ayşe teyze beni gördüğü
gibi başladı ağlamaya, anlatmaya; “Cuma pazarına gitmiştim kızanım. Balkonda
yine kuşlarıyla bırakmıştım onu. Çamaşır sepetinin yanına radyosunu, şekerli
kahvesini koyup da. Gelince bir de ne göreyim; benim adam boylu boyunca yerde
yatıyı. Meğersem felç geçirmiş, ayaklarım tutulaydı da gitmeseydim pazara
gezmeye. Nerden bilcen işte olucağa varmış. Te büle iki aydan beri yatar, melim
melim bakar bana”
Kasım amcaya
doğru eğiliyorum. Tek hareket eden gözleriyle beni izliyor. Ellerini tutup ona
moral vermeye çalışıyorum. Güvercinlerin son yavrularını uçurduğunu, yakında
yeniden yumurtlayacaklarını, balkona su ve yem koyduğumu söylüyorum. Kıpırdayan
dudakları konuşmasına izin vermiyor, aklıma gelince cep telefonu ile çektiğim
balkonundaki güvercinlerin fotolarını ona gösterince gözlerinden yaşlar
boşaldığını görüyor ve üzülüyorum.
Artık bir hobim daha oldu. Zübeyde Hanım
caddesinden geçerken balkonda Kasım agamın güvercinlerinin fotoğrafını çekip
gönderiyorum. Telefondan anlamayan Ayşe teyze fotoları hemşireler yardımıyla
Kasım agama gösteriyor. Kasım agam güvercinlerini gördükçe balkonda artık daha
mutlu. Ayşe teyzeyi sorarsanız çamaşır sepetinin her gün biraz daha
tozlandığını gördükçe daha üzgün.
Yazan: İsmail DEMİRAY