22 Aralık 2017 Cuma

02.12.2017 Tarihli Toplantı

 Feniçka ve Arayışlar – Lou Andreas Salomé



Feniçka

Lou Andreas-Salomé modern anlamda “feminist” olarak tarif edilemese de, bağımsız ve özgürlükçü yaşamıyla kuşaklar boyu feministler için bir rol model oldu. Nietzsche, Rilke ve Freud gibi önemli şahsiyetlerle kurduğu dostluklarla ve onlar üzerindeki etkisiyle gündeme geldi. Avrupa üniversitelerinde öğrenim gören ilk kadınlardan biri olarak, erkeklerle ilişkileri çağının kadınlarına göre farklı bir seyir izlemişti. Feniçka, Andreas-Salomé’nin Alman oyun yazarı Franz Wedekind’le yaşadığı, daha sonra Alban Berg’in Lulu adlı operasının librettosuna da konu olan bir deneyime dayanır. Geleneksel cinsiyetler arası ilişkileri pek umursamayan, İsviçre’de doktorasını yapmış Moskovalı bir kadının bir erkek psikoloğun gözünden anlatılan hikâyesidir. Anlatıcı yapıtın akışı içinde Feniçka’yla dostluğunu ilerletirken, kadınları her daim belli şablonlar içinde; ya erkek avcıları ya da salt zihinsel kapasiteleriyle öne çıkan cinsiyetsiz varlıklar olarak değerlendirmekten vazgeçip, insan olarak görmeyi öğrenir.     (Tanıtım Bülteninden)    

             
           Ø      Orijinal Adı: Fenitschka
            Ø      Yayın tarihi: Eylül 2017 (4. Baskı)
            Ø      Yazar: Lou Andreas-Salomé
            Ø      Almanca'dan Çeviren: İlknur İgan
            Ø      Ebat: 12,5 x 20,5 cm
            Ø      Sayfa: 80
            Ø      ISBN: 9786053327837
            Ø      Goodreads Puanı: 3.81
           

Arayışlar

Lou Andreas-Salomé bu yapıtında bir erkeğe kayıtsız şartsız teslim olmakla, ondan bütünüyle  bağımsızlaşma arasında gidip gelen bir kadının hikâyesini anlatır. Bu iki uç nokta arasında bocalama hali, yazarın kendi hayatında da başa çıkmak zorunda kaldığı bir meseledir. Artık Paris’te atölyesini kurmuş ve kendini sanatına adamış bir ressam olan kahramanı, yeniyetmelik döneminde çılgınca âşık olmuştur. Ancak daha sonra ilişkisinin son bulmasıyla girdiği yolda, sanatını yaşama mutluluğunun gençlik aşkına üstün gelmesiyle, kendini gerçekleştirme hedefine doğru şevkle ilerlemektedir. (Tanıtım Bülteninden)



      Ø     Orijinal Adı: Eine Ausschweifung
            Ø      Yayın tarihi: Eylül 2017 (4. Baskı)
            Ø      Yazar: Lou Andreas-Salomé
            Ø      Almanca'dan Çeviren: İlknur İgan
            Ø      Ebat: 12,5 x 20,5 cm
            Ø      Sayfa: 80
            Ø      ISBN: 9786053328520
            Ø      Goodreads Puanı: 3.85

28 Kasım 2017 Salı

04.11.2017 Tarihli Toplantı

 İncir Kuşları – Sinan AKYÜZ



Çok satan romanlarıyla tanınan ve geniş okur kitlesine sahip yazar Sinan Akyüz yine ses getirecek son kitabıyla okurlarını selamlıyor. Alfa Yayınları’ndan çıkan İncir Kuşları’nda yazar, Bosnalı bir genç kız olan Suada’nın gerçek yaşamından yola çıkıyor. Okuru savaşın ve aşkın yakıcı gücüne tanıklığa davet ediyor.

Bosna tüm bilinmeyenleriyle ilk kez Sinan Akyüz kalemiyle yazıldı… Sinan Akyüz dünyanın seyirci kaldığı bir soykırımı Suada’nın öyküsüyle yeniden gündeme getiriyor. Yakın tarihi edebiyatla buluşturan yazar, aşkın içinde “savaşı ve şiddeti”, savaşın içinde de “aşkı ve inancı” ustalıkla harmanlıyor. Bu romanla Bosna Savaşı’nın bilinmeyen bambaşka bir yüzü gün ışığına çıkarken; kitap okuyucusuna sürpriz bir sonla veda ediyor.

Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp’tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada’ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise “Kalbimde iki kişiye yer yok” cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992’yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi.

Savruldu, savruldu, savruldu… Sonra da kader onu bir zamanlar ‘hayır’ dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış “Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?” demişti. Modern zamanlarda Avrupa’da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları… Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır…

Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır... (Tanıtım Bülteninden)



Ø     Orijinal Adı: İncir Kuşları
Ø      Yayın tarihi: Ağustos 2017 (45. Baskı)
Ø      Yazar: Sinan Akyüz
Ø      Ebat: 13,5 x 19,5 cm
Ø      Sayfa: 328
Ø      ISBN: 9786051064390
Ø      Goodreads Puanı: 4.14




8 Ekim 2017 Pazar

07.10.2017 Tarihli Toplantı


Yedikuleli Mansur - Mehmet Berk Yaltırık 


“Mansur içinde bulunduğu durumun tuhaflığına şaşmaktaydı. Öncesinde Osman Ağa’nın gümüş karşısında duman tüten koluna ve o ayı mı kurt mu belirsiz ürkünç mahlûkun leşine şahit olmuştu. Peşinde dolaştıkları ihtiyar bir meyhaneci anladığı kadarıyla uzun seneler büyücülükle, sihirle uğraşmıştı. Şimdi ise yeraltında gezinir hortlakların, ecinnilerin başıyla, onların kabadayısıyla karşılaşmak üzere yola çıkmışlardı. An geliyor gerçek bir dünyanın hakiki dertleriyle hemhal olup dayılara ve zorbalara denk geliyor, sonra bir anda masallardan çıkma tuhaf bir düşler âlemine gark oluyordu. Yaşadığı acayipliklerin ömrünü nereye sürükleyeceğine şaşırmaktaydı…”

Galata Kulesi’nin akbabayı andıran gölgesi. Bıçak parıltıları, şarap kokuları, sarhoşların koynunda yattığı eğri büğrü sokaklar, bükülen kaytan bıyıklar, kadı neferlerinin ayak patırtıları, külhani topuk vurmalar, başlayan ve biten efsaneler, zorbaların kanunu, kanunun falakası…

Sultan Süleyman Han’ın saltanatının son senelerinde, zorbazların ipinin ucunu çoktan kaçırmış Kara Şaban Ağa, zorbazlığa namzet Mansur, simyaya tövbeli meyhaneci Panayot, insan kaçkını ve daim karanlıkta yürüyen Ayı Osman Ağa, zorbazların rüzgârında savrulan Roza ve bir nice tılsımlı, efsunlu, ürpertili mekân ve mavra…


Yedikuleli Mansur kısmen korkulu, ziyadesiyle fantastik ve tarihi bir sergüzeşt…
Bu ay sadece kitabı değil, yazarını da ağırladık. fahri Edirne'li ilan ettiğimiz Mehmet Berk Yaltırık, sorularımızı yanıtladı, kitaplarımızı imzaladı, kahrımızı çekti. Sağolsun... Fantastik kurgu pek çoğumuzun ilgi duyduğu bir tür olmamasına rağmen hepimiz beğendik. Gelecek ay, yani 4 Kasım'da yine aynı yerde, aynı saatte, yayınlanırsa benim kitabımın sırayı bozma hakkı saklı kalmak kaydıyla, Sinan Akyüz'ün İncir Kuşları'nı okumaya karar verdik. Okuyacak kitabı, söyleyecek sözü olanı bekleriz... 






Ø      Orijinal Adı: Yedikuleli Mansur
Ø      Yayın tarihi: Mart 2017 (2. Baskı)
Ø      Yayınevi: İthaki Yayınları
Ø      Yazar: Mehmet Berk Yaltırık
Ø      Ebat: 13,5 x 21 cm
Ø      Sayfa: 296
Ø      ISBN: 9786053756484
Ø      Goodreads Puanı: 4.48



16 Eylül 2017 Cumartesi

07.09.2017 Tarihli Toplantı


Sunset Park - Paul Auster 






Brooklyn, Paul Auster'ın her köşesini özümsemiş olduğu kendi coğrafyası. Son romanı da, Florida'da başlamakla birlikte yine gelip Brooklyn'in Sunset Park semtinde düğümleniyor. Çocukça bir ağız dalaşının kaldırılamayacak kadar ağır bir vicdan yüküne dönüşmesi sonucunda, doğup büyüdüğü yerden, içinde yetiştiği ortamdan, ailesinden ve arkadaşlarından, kendi geçmişinden ve hatta geleceğinden kaçan bir gencin acılı öyküsü. Pişmanlık, avarelik, aşk, umut kıvılcımları, günlük yaşamın çetin koşullarında bulunan geçici çözümlerin bir araya getirdiği kişilerin dayanışması... Bu kişilerden her birinin kendi kişiliğinin penceresinden dünyaya bakışı... Sunset Park, Paul Auster'ın bütün diğer kitapları gibi bir solukta okunacak bir çağdaş edebiyat başyapıtı.

"Tutkulu bir edebiyat... Yaşadığımız zorlu ve belirsizliklerle dolu çağda, Auster bize aşkın, sanatın ve her şeye rağmen hayatta kalabilmenin mucizesini anlatıyor."
Donna Seaman, Booklist

"Auster'dan yine ustalıkla yazılmış bir metin... Sevginin gücüne, kaybetmenin acısına, pişmanlığın ve öfkenin yarattığı dinmek bilmez sızıya dair unutulmayacak bir hikâye."
Jane Ciabattari, New York Times Book Review





Bir ay da böyle geçti, kitabı kimimiz beğendi, kimimiz beğenmedi. Yine de kimi bölümlerin gereğinden fazla uzatıldığı ve Miles Heller'in korkak ve bencil bir adam olduğu konusunda hemfikir olduk. Toplantıda sadece kitabı konuşmadık. Toplantıları hepimizi ilgilendiren toplumsal-sosyal bir olay olmadığı müddetçe her ayın ilk cumartesi günü yapma kararı almanın yanı sıra kitap önerme işini de sıraya koyduk. İlk sıra bende… Gelecek ay bir ayağı Edirne'de olan bir yazarın; Mehmet Berk Yaltırık'ın "Yedikuleli Mansur" isimli kitabını inceleyeceğiz. Görüşmek üzere…


Ø      Orijinal Adı: Sunset Park
Ø      Yayın tarihi: Ocak 2011 (1. Baskı)
Ø      Yayınevi: Can Yayınları
Ø      Yazar: Paul Auster
Ø      Ebat: 12,5 x 19,5 cm
Ø      Sayfa: 208
Ø      ISBN: 9789750712548
Ø      Goodreads Puanı: 3.56

                                       





8 Haziran 2017 Perşembe

03.06.2017 Tarihli Toplantı


İğne Oyası - Serra Menekay




Serra Menekay; “Aluşta’dan Esen Yeller” ve Kuşbakışı”ndan sonra yeni bir roman ile okuyucularıyla buluşuyor… “İğne Oyası, Bir 12 Eylül Romanı”

Serra Menekay yeni romanını şöyle tanıtıyor okuyucularına;

“…12 Eylül’e giden o süreçte ülkemiz tam bir iğne oyası titizliğiyle işlendi. Aynı iğne oyası gibi düğümler ata ata, tek tek, ince ince işlediler bizi. Atılan her birim düğüm ülkenin geleceğe çıkan yollarını tıkamayı, kendi kaderini belirleyecek aydın nesillerin önünü kapamayı ve geleceği geriye dönüşsüz biçimde değiştirmeyi amaçlıyordu. Biz de izin verdik oramıza buramıza iğnelerin batmasına. Ne kaldı geriye? Ne uğruna savaştığını bilmeden harcanmış gencecik hayatlar, bitmeyen bir yas, temellerinden sallanmış bir ülke ve bu ülkenin tarihinden sökülemeyen, üzerinden bir türlü temizlenemeyen 12 Eylül adında kara bir leke.”

İğne Oyası, cahil bir köylü kadını olan Dürdane ile 12 Eylül’e giden süreci “çekirdekten solcu” olarak yaşayan üniversite öğrencisi Mehmet’in sıra dışı şekilde birleşen hayatlarının sürükleyici öyküsü…
Serra Menekay yine ustalıklı kurgusu ve akıcı diliyle Dürdane ve Mehmet’in dertlerinin penceresinden ülkemizin karanlık bir dönemine ışık tutuyor.


Orijinal Adı: İğne Oyası: Bir 12 Eylül Romanı
Yayın tarihi: Nisan 2017 (1. Baskı)
Yayınevi: Alibi Yayıncılık
Yazar: Serra Menekay
Ebat: 13,5 x 19,5 cm
Sayfa: 272
ISBN: 9786058271937
Goodreads Puanı: 4.00






Durun hepsi bu kadar değil!!!


Bu ay her zamanki kitap okur toplantılarımıza ilave olarak, grubumuz üyelerinden Sn. Fatih Altun önderliğinde, kitap okuma ve takas etkinliği gerçekleştirdik. İlk sefer olmasının verdiği birkaç küçük acemilik dışında fevkalade bir etkinlik oldu. Edirne'lileri okumaya özendirirken, basına da malzeme verdik J

İşte günün anlam ve önemini anlatan fotoğraflar ve ilgili haber başlıkları… (Fotoğrafların büyük halleri için üzerine tıklayabilirsiniz.) 




Sınırlar, mesafeler engel değil. Semra Pehlivan ile facetime..



 






               




7 Mayıs 2017 Pazar

06.05.2017 Tarihli Toplantı




Her şeyin mümkün olduğu bir yerden içinde yaşadığımız düzene kurnazca bir meydan okuma


Gözlerinizi kapatın ve bir düşünün…
Öyle bir yer var ki orada kötü olan hiçbir şey yok!
Nefret, intikam, kıskançlık, hırs, açgözlülük bilinmiyor…



Hayatının aşkının ölümünden sorumlu tuttuğu kabileden intikam almak için Amazon Ormanları’nın en derin ve en karanlık yerine giden filozofun karşı karşıya kaldığı tam da böyle bir dünyadır. Filozof, karısının ölümüne sebep olanların mutluluğunu elinden almak için onları kıskançlık, rekabet, haset ve hırs gibi hiç bilmedikleri kavramlarla tanıştırır. Modern dünyanın tüm olumsuz duygularını taşıyan bu adama engel olmak ve halkını korumak kabilenin şamanına düşer. Huzurlarınızda şamanın, filozofun ruhuna ulaşıp acısına deva olma ve kabilesini koruma çabasının okuru derinlemesine düşündürecek hikâyesi.



Gündelik hayattaki amaçlarımızın bize ne derece hizmet ettiğine, insana ve insanın anlam arayışına dair, size ilham kaynağı olacak olağanüstü bir roman.

19 Nisan 2017 Çarşamba

08.04.2017 Tarihli Toplantı



Saul Bellow ve Philip Roth’la birlikte Amerikan-Yahudi romanının en önemli üç yazarından biri olarak gösterilen, Pulitzer Edebiyat Ödülü ve Ulusal Kitap Ödülü sahibi Bernard Malamud’un ikinci romanı Çırak, 2. Dünya Savaşı sonrasında Brooklyn’de bakkallık yapan ve hem kendisi hem de ailesi için “daha iyisini” isteyen Morris Bober’ın hikayesini anlatır.

Ticari açıdan zor günler geçiren ve ailesini geçindirmekte zorlanan iyi niyetli Bober, bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de iki soyguncu tarafından kendi dükkânında gasp edilir, fakat kırık burunlu Frank Alpine’ın çıkagelip ona çıraklık etmeye başlamasıyla yaşlı bakkalın kötü talihi ve işleri düzelir gibi olur. Yine de birtakım pürüzler yok değildir: Yahudilere karşı ikircikli bir tavrı olan Frank, Morris’in kızı Helen’a âşık olur; aynı zamanda da kasadan para çalmaya başlar.

Unutulmaz hikâyelerinde olduğu gibi bu ikinci romanında da Malamud, hayatın zorluklarıyla ve büyük ümitlerle örülü göçmen dünyasını muazzam bir duygusal yoğunlukla aktarmayı başarıyor. Amerikan göçmen romanları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Çırak, hâlâ emekleme dönemini yaşayan bir ülkenin toplumsal ve ırksal bölünmelerine yakından bakan bir klasik.

"Malamud’un en iyi romanı… Çırak düzyazı şiir gibi sıkı örülmüş bir roman."

-Morris Dickstein.

11 Mart 2017 Cumartesi

11.03.2017 Tarihli toplantı



İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN


"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..." Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, "insanın içindeki şeytan"a keskin bir bakış.

23 Şubat 2017 Perşembe

Sultanlar Yolu Doğa Yürüyüşü


Hollanda'da yaşayan EDOSK Gönüllüsü, aktivist Sedat Çakır tarafından 200 yılında tasarlanan ve 1'inci ve 2'nci Viyana seferleri menzillerini takip eden Sultanlar Yolu'nun Edirne il sınırları içerisinde bulunan bölümünde yaklaşık 4 saatlik bir etkinlikle doğa ile iç içe oluyoruz.

İl: Edirne
Parkur Mesafesi: 10 - 12 km
Ortalama Süre: 4 saat
Zorluk derecesi: (**)
Hareket noktası: EDOSK dernek binası




EDOSK yine bizi doğa ile buluşturdu. Bu defa Edirne Kitap Okur Grubu olarak katıldık.








11 Şubat 2017 Cumartesi

Çamaşır Sepeti


Zübeyde Hanım caddesinde sağlı sollu kooperatif apartmanları sıralanmıştır. Bodrum katlarında çeşitli dükkânlar, birkaç yılda bir su baskınlarından hakkını fazlasıyla almış yorgun esnaflar; hazır kolay yiyecek satanlar, berberler, bakkal dükkânları, yeşili kalmamış parkı, birbirine yakın bisiklet tamircileri, olmazsa olmazı kıyıda köşede kahvehaneleri.

Müdavimi olduğum Edirne İl Halk Kütüphanesi’ne bisikletimle kitap değiştirmeye giderken görmüştüm ilk defa Kasım agamı. Açık olan balkonuna gelen güvercinleri elleriyle besliyor, güvercinler onun başına ellerine konuyordu. Balkonun üst sol tarafında tahtalardan yaptığı uydurma yuvada güvercinlere güvenli bir sığınak oluşturmuştu. Yaşlanmış çehresi, çoğu dökülmüş tarak görmemiş gibi dağınık duran üç beş saçı, üzerinde 24 saat çıkmayan çizgili pijamaları, akşamcı göbeğiyle, emekli, rahat, ehli keyif bir görüntüsü vardı. 

İlk günlerde kendisini mi yoksa güvercinlere mi ilgim olduğunu soran gözlerle o da beni gözlemiş, zamanla alışmıştı benim meraklı bakışlarıma. İlerleyen günlerde öncelikle baş selamımı ardından eller havada merhabalaşmalar derken iyice sohbet eder olduk. Güvercinleri yıllardan beri, kuşaktan kuşağa bakıyormuş. “Genelde aynı ana babadan gelen yumurtaların devamı olan yavrular 7-8 yıldır buradalar” diyor. Önceleri sadece yem ve su verirken, yuvayı da yapıvermiş ardından. Onlarsız yapamaz olmuş, sabah kalktığı gibi önce onlarla ilgileniyor, akşam yatarken de mutlaka yuvaları kontrol ediyor, ondan sonra çilingir sofrasının başına oturuyor. “Huzur buluyorum, bütün sıkıntılarımı alıyor bunlar” diyor. Balkonun diğer ucunda duran çamaşır sepetini göstererek eşine olan sitemini belirtiyor; “kuşlarım balkonda asılan çamaşırlara alışamadılar gitti” 

Ayşe teyze de Kasım agamdan dertli; “bu meretler bütün balkonu batırıyorlar çok fena alıştırdı bunları, hiç kurtulamayız” diyor. 

İki ay kadar önce birkaç defa önünden geçmiş olmama karşın güvercinlerin olduğu balkonda tek eksik Kasım agamlardı. Çamaşır sepeti her zamanki yerinde her gün biraz daha tozlanıyor, kuşlar balkonun her yanını kirletiyor, günler geçiyor Kasım agamla, Ayşe teyzeyi balkonda göremiyordum. Yine bir sabah balkondaki güvercinleri seyrederken yan balkondan yaşlı teyze başını uzatarak; “kızanım sen Kazım aganı bakıyın ama çok hastalandı, felç geldi ona, hastanede yatıyı” diyerek Sigorta hastanesine yönlendirdi beni.

Limon kolonyasıyla endişeli olarak ziyaretlerine gittiğimde Ayşe teyze beni gördüğü gibi başladı ağlamaya, anlatmaya; “Cuma pazarına gitmiştim kızanım. Balkonda yine kuşlarıyla bırakmıştım onu. Çamaşır sepetinin yanına radyosunu, şekerli kahvesini koyup da. Gelince bir de ne göreyim; benim adam boylu boyunca yerde yatıyı. Meğersem felç geçirmiş, ayaklarım tutulaydı da gitmeseydim pazara gezmeye. Nerden bilcen işte olucağa varmış. Te büle iki aydan beri yatar, melim melim bakar bana”

Kasım amcaya doğru eğiliyorum. Tek hareket eden gözleriyle beni izliyor. Ellerini tutup ona moral vermeye çalışıyorum. Güvercinlerin son yavrularını uçurduğunu, yakında yeniden yumurtlayacaklarını, balkona su ve yem koyduğumu söylüyorum. Kıpırdayan dudakları konuşmasına izin vermiyor, aklıma gelince cep telefonu ile çektiğim balkonundaki güvercinlerin fotolarını ona gösterince gözlerinden yaşlar boşaldığını görüyor ve üzülüyorum. 

Artık bir hobim daha oldu. Zübeyde Hanım caddesinden geçerken balkonda Kasım agamın güvercinlerinin fotoğrafını çekip gönderiyorum. Telefondan anlamayan Ayşe teyze fotoları hemşireler yardımıyla Kasım agama gösteriyor. Kasım agam güvercinlerini gördükçe balkonda artık daha mutlu. Ayşe teyzeyi sorarsanız çamaşır sepetinin her gün biraz daha tozlandığını gördükçe daha üzgün.

Yazan: İsmail DEMİRAY



11.02.2017 Tarihli Toplantı






Kahire'de Kayıp - Parker Bilal 


Yedi yıl önce Sudan’daki İslamcı darbeden kaçıp Kahire’ye yerleşen eski polis memuru Makana’ya, Mısır’ın en önemli simalarından güçlü ve zengin Saad Hanefi, iş teklif eder: Makana’dan, aniden sırra kadem basan Adil Romario’yu bulmasını ister. Geçmişin kâbuslarından kurtulamayan, Nil’deki derme çatma bir teknede yaşayan eski polis memuru bu cömert teklifi ister istemez kabul edecektir. Şaibeli bir geçmişi olan, serveti de tehlikeye düşen Saad Hanefi’nin sahip olduğu futbol takımının en değerli yıldızı Adil Romario’nun ortadan kaybolması ise, hem Hanefi’nin imparatorluğunu hem de bütün ülkeyi tehdit etmektedir. En üst düzeydeki kişilerle yakınlığı olan büyük iş adamının bu denli önemli bir soruşturma için neden Makana’yı tuttuğu ise bir muammadır. Piramitlerin gölgesindeki Kahire’de Adil Romario’nun izini sürerken aşırı İslamcılar, Rus mafyası ve kayıp kızını arayan bir kadından oluşan karanlık bir yeraltı dünyasına dalan Makana, Sudanlı ünlü yazar Jamal Mahjoub’un Parker Bilal mahlasıyla yazdığı polisiye dizinin baş kahramanı. Bu ilginç dizi, batılı yazarların polisiyelerine alışık okura farklı bir keyif sunacak ve onu doğunun gizemli dünyasında dolaştıracak.

24 Ocak 2017 Salı

Pazar Sendromu

Günlerden Pazar olmasına rağmen sabah saat dokuz gibi uyandım. Hayret! Kar yağıyordu. Oysa Londra da kar on veya on beş yılda bir yağarmış. Önemli değil, kar yağışını severim. Mutfağa gidip sıcak bir kahve hazırladım. Pencerenin önündeki koltuğa oturdum. İyi ki pazar bugün dedim kendime. Çok yoğun çalıştığım bir hafta geçirmiştim. Londra ya geleli bir hafta olmuştu. Türkiye de çalıştığım ilaç şirketinin yabancı ortağı bana burada çalışmam için teklifte bulunmuş ben de kabul etmiştim. Kariyerim için önemli bir fırsattı. Üstelik yabancı bir ülkede bir müddet yaşamak ta cazip gelmişti. Şirketin benim için Wimbledon da kiralamış olduğu bu evde oturacaktım. Wimbledon Londra'nın çok sakin bir banliyösü. Gerçi bugün Pazar ama diğer günlerde böyle. Dışarıda tek tük araba ve köpeklerini gezdiren birkaç kişi dışında pek kimse yok. Zihnim sürekli yarın yeni şirketimde yapacağım sunumda. Bir haftadır bu rapor için uğraşıyorum. Yatan hastalarda oluşan yaralar için yeni üretilen bir ilacın yan etkileri üzerine çalıştım ve hazırladığım raporu yarın 10.00 da ki toplantı da kurula sunacağım. İyi ki Pazar günü var. Bugün kafamı dağıtıp yarın için enerjik ve dinamik olmalıyım.

Laptopta Türkiye'de ki haberlere baktım bu arada. İç açıcı hiçbir şey yok. Yine iki şehit vermişiz. Bunlar neden hep benim ülkemde oluyor? Oysa burası başka bir dünya gibi ama yaşayanlar bizim gibi insan. İki gözleri bir burnu bir de ağızları var. Uzaylı falan değil yani.

Saate baktım. On iki olmuş. Biraz çıkıp hava alacağım. Kar da kesildi zaten. Paltomu giyip şemsiyemi de aldım. Londra da kar her an yağmura dönebilir. Evimin yakınındaki tren istasyonuna geldim. Buradan Londra trenle 15 dakika. Londra'nın Oxford caddesinde ineceğim. Güzel kafeler varmış. Hem de bir şeyler atıştırırım diye düşündüm. Durakta indim. Biraz yürüdükten sonra Oxford caddesine çıktım. Gerçekten ihtişamlı. Eski binalar özenle korunmuş. Trafikte kaos yok. Yaya kaldırımları da geniş. İnsanlar rahat rahat yürüyebiliyorlar. Birkaç mağazanın önünden geçtim. Ara sokağı geçtikten sonra köşedeki bankanın önüne gelince birden irkildim. Banka açıktı. Camdan içeriye baktığımda bankoların önünde sıra bekleyen müşterileri gördüm. Bu banka Pazar günleri de çalışan özel bir banka olmalıydı. Biraz daha yürüdüm. İşte şurada da Postane var. Eskiden olsa Türkiye'ye tebrik kartı gönderirdim diye güldüm kendi kendime. Fakat Postane de çalışan memurları görünce içime bir kurt düşmeye başladı. Yoksa bugün Pazar değil miydi? Aşırı iş yoğunluğundan günleri mi karıştırmıştım ben. Yoksa rüyada mıydım? Evet, bugün herkes çalışıyordu burada. Hemen bir gazete aldım. Evet, bugün pazardı. Bir kafeye oturup kahve söyledim bir şey yiyecek durumda değildim çünkü. Rüyada olsam ayağımı vuran ayakkabının acısını hissetmezdim. Gazeteyi açtım. İlk sayfadaki haberde bir protesto yürüyüşünden bahsediyordu. Londra'nın bazı semtlerinde halk hükümetin ekonomik krize önlem olarak, Pazar günlerinin de işgünü olacağını, bir müddet tatil yapılmayacağı kararını protesto ediyordu. Sandalyenin altımdan kaydığını hissettim düşecekken masaya tutundum. Nasıl olur da unutmuştum. Şirkete ilk geldiğim gün söylemişlerdi. Bir müddet Pazar günleri de çalışılacağını.

 Hemen bir taksiye atlayıp şirkete geldim. Bu ara da saat ikiyi on geçiyordu. Asansörle toplantının yapılacağı kata çıktım. Salonda kimseler yoktu tabii. Koşarak odama giderken bölüm şefimin kızgın ve soran gözleriyle karşılaştım. Hemen odadaki masama gitmemi söyledi. Masada adıma hazırlanmış istifa dilekçesi ile bir adet uçak dönüş bileti duruyordu. Herşey mahvolmuştu. Kariyerime nokta koymak zorundaydım.

Yazan: Sibel Özden ÇİMEN