18 Ocak 2017 Çarşamba

Kara Lastik

1970’lerin ortaları. Atatürk Ortaokulu’nda  bir yıl önce 3 dersten kaldığım için sorumlu öğrenciyim. Aynı zamanda babamla anlaşamadığım için de sorunlu. O dönemde kurallara göre sadece sorumlu olduğumuz derslerden sınıflara giriyor, diğer zamanlarda okulun bahçesinde zaman geçiriyoruz. Benim gibi 7/8 öğrenci daha var, çoğunluğu erkek, üç kız var ve ben birine aşığım. Haberinin olmaması önemli değil, önemli olan ben biliyorum.

Yaşımız gereği ergenliğe adım attığımız sorunlu dönemler. Saçlarım kıvırcık, şapkam başımdan eksik olmuyor. Kendimi havalarda görüyorum, tek eksiğim ayağımdaki ayakkabıların kara lastik olması.

 Güneşli güzel bir cuma günü okul bahçesinde ders arasında tüm sorumlular birlikte sohbet ediyoruz. Öyle havadan sudan, okuldan derslerden falan. Kızlardan biri bana bakarak; 
—İsmail, sana bir şey sorabilirmiyim?
-Sooor.
—Neden ayakkabı değil de kara lastik giyiyorsun?
 Şok yaşıyor tüm öğrenciler, ne yanıt verebilirim ki? Babamın parası yok o yüzden diyemiyorum, yutkunup duruyorum. Derken bir soru daha;
—Hadi kara lastik giyiyorsun hiç olmazsa altı delik olmayandan giyemez misin? (Demek altıda delinmiş ve benim haberim yok)

  Duramıyorum orada daha fazla, kalan son dersimi de beklemeden en iyi yaptığım işi yapıyorum yine kaçıyorum okuldan. Doğru Boyacı Şezai’nin yanına. Dokuz gün tam mesai çalışarak kendime bir çift bot alıyorum. (İlkbahar ve yazın ilk günlerinde bile ayağımda o botlarla bitiriyorum öğrenim dönemini)

(40 yıl sonra)

 Emekliyim artık, pazartesinden cumartesiye altımda bisiklet, sırt çantamda kitabım, gazetem, suyum ve ara öğünlerimle uzun turlara çıkmadığım günlerde kent içinde eş, dost, arkadaşları ziyaret ediyor, zamanımı keyifli geçirmeye çalışıyorum.

     Yine böyle bir günde Zübeyde Hanım caddesinde ilerliyorum. Kara lastik düşmanı arkadaşım da bisiklet meraklısı, karşıdan gözüküyor.. Bisikletini yolun kenarına park etmiş, beni görmüyor büfeden alışveriş yapmakla meşgul. Birden aklıma o gün geliyor. Önce kendi ayaklarıma bakıyorum, ayağımda bisiklete uygun bir çift ayakkabı, rahatlıyorum. Onun ayaklarına doğru bakıyorum ama yerdeki dondurma dolabı yüzünden ayağında ne var göremiyorum. Derken bisikletine takılıyor gözüm. Dış lastikleri oldukça yıpranmış, ve ön lastiğinin yarılmış, iç lastiğinin fırlamak üzere olduğunu görüyorum. Bir bisikletçinin gözünden imkansız kaçmayacak bir görüntü ve böyle pedal basılmaz. Derken yaklaşıyor, beni görünce gülümseyerek; “Merhaba” diyor. Selamını alıyorum ve aklıma gelen soruyu; 

-Neden yırtık lastikle geziyorsun? 

Soramıyorum. İyi günler dileyip yanından ayrılıyorum…


Yazan: İsmail Demiray


1 yorum:

UmutÇalışan dedi ki...

O soruyu sorcaktın İsmail abi... :)

Yorum Gönder